Bedenini kaybeden ruhlar, gökyüzünde döner dolaşır durur, der eski yazılar. Eşyanın da bir ruhu vardır, onunla temas etmiş herkesin bir parçasını alarak büyüttüğü bir ruhtur bu. İnsanlar “anı” der bu ruha. Zaman ilacıdır ya her şeyin; aslında ilaç olmaktan da öte olur bazen. Anılar zamanda birikir, zamanla değerlenir. Eşyanın ruhuna zaman içinde “anı” der insanoğlu, eşya için ise konu, dönüp dolaşıp belki de başladığı yere geleceği bir yolculuktur. Nasıl ki anılar sahiplerini yitirdiği zaman ipinden kopmuş bir uçurtma gibi savrulursa; eşyalar da anılarını yitirdiği zaman öyle savrulur durur yeryüzünde. Boşu boşuna gezmeye başlar, öylece dolanır döner durur yeryüzünün taşlı yollarında. Sonunda da bir yerde yok olur, unutulan her şeyin başına gelen sonlar gibi. O anılar gök kubbede boşu boşuna savrulmasın diye, eşyanın yolculuğunu sürdürebilmesinin önemi vardır. Bir yola çıktı mı eşya, hep aynı formda kalmayabilir de. Tekrar tekrar dönüşür. Anneannenizin kullandığı o dikiş makinesi şimdi sizin evinizin en önemli süsü değil midir? İşte, anı biriktirerek, yolda dönüşerek ilerleyen eşyanın kadim bir yolculuğu vardır. Her form değiştirdiğinde tekrardan başlayan başka bir hikâye yakıştırılır kendisine, kendisi de bu hikâyelerle çoğalır, büyür sanki. Biz ne mi yapıyoruz? Biz bu yolculuğun önemli duraklarından birisi olmanın mutluluğunu taşıyoruz. Eşyanın bu kadim yolculuğunda ilerleyişlerine, dönüşlerine ve anıları beraberinde sürükleyişine eşlik ediyoruz. “Geri dönen eşyalar” vardır, tıpkı eski sadık dostlarınızın, ilk aşkınızın, izini kaybettiğiniz arkadaşınızın, yareninizin döndüğü gibi dönerler size. Dostluğunuzun, sevginizin, geçen zamanın yaralarını sararsınız, sohbet ederken. İşte biz de geri dönen eşyaların yaralarını sarıyoruz. Bize geldiklerinde yorgun oluyorlar, içinde taşıdığı anılarla demlenmiş oluyorlar. Biz onların estetik güzelliğe bürünüşünde yardımcı oluyoruz. O hikâyeleri, anıları sessizce anlatırken onu dinliyor, üzerindeki tozları, kirleri temizliyoruz. Boyuyoruz, kimisinin döşemelerini yeniliyoruz, cilalıyoruz ve onların, taşıdıkları zengin ruhları ile tekrar yola koyulmalarında onları izliyoruz. El emeğinin, eşyanın tabiatında olduğunu unutmadan yapıyoruz her şeyi. O güzel eşyaların biz büyürken, gülerken, ağlarken, acıkırken, âşık olurken, gönül yarası ile bir dörtlük karalarken; orada, bizimle olduklarını bilerek, yaşadığımız her şeyin sessiz tanığı olduklarını unutmadan eşlik ediyoruz onlara. Geçmiş zamanlarda üzerine değen ellerin anılarını silmeden yeniliyoruz ve tekrar yola koyulmasını izliyoruz mutlulukla. Ruhu yeni anılarla beslensin, diye.